27 Ocak 2011 Perşembe

DALDIKÇA DALASIM GELİYOOOORRR…

Bu işte bi iş var…
Bu tüplerin içine hava basarken kesin bişeyler karıştırıyolar… ;)
Yoksa hem bu kadar korkup, hem de vazgeçemememi ne açıklayabilir ki? :)
Hoş, artık eskisi gibi korkmuyorum da…
Teknede sohbet ettiğim başka bir dalgıç da köpekbalıklarına aşık olduğunu keşfetmiş mesela…
Kesin bu tüplerin içinde bişeyler daha var…
Bildiğimiz havayı solumakla olmaz bunlar… :)
Yine Pazar…
Yine erkenden hazırlandım, geldim…
Bu sefer Kaan da gelecek, sonunda birlikte dalabileceğiz :))
“Bu Pazar fazla kalabalık değiliz” demişti Mehmet Hoca…
Yanılmıyosam 40 kişi kadardık… Artık 60’ın altına kalabalık denmiyomuş :)))  ehh bereketli olsun ;)
Zaten biliyosunuz kalabalık beni eskiden hiç ilgilendirmiyodu; şimdiyse çok ilgilendirmiyo :)
Sabah sakin sakin geldim… Artık yolda heyecan çekmeden dalışa gelebiliyorum…
Benden önce gelenler yukarıya yerleşmiş, sonra gelenlerle aşağıda tanışıyoruz… “O Elvan sen misin, hani şu yazıları yazan?” “evet benim :) işte o benim”; çoğu mesleğimi merak ediyor. Merak edenlere; İnşaat Mühendisiyim :)) Laf aramızda ünlü de olmuşum…
Bu hafta teknede bir hamaratlık söz konusu; daha hareket bile etmeden herkes takımını hazırlıyor…
Allah allaaaah… Hayırdır inşallah…
Roger otomatiğe bağlamış, BCleri tüpleri hazırlıyor…
Ben de bi small alabilir miyim?...
Bütün bedenlerden yapmış da bi small yapmamış iyi mi? …
Aybars ve Kaan’ la muhabbet ederken bi taraftan da hazırlık yapıyoruz. Aybars kendi hazırlığını bitirdikten sonra badisi için de hazırlıkları yapıyor; biz Kaan’ la ne badiler var deyip gülüşüyoruz. Her şeyi bitirdikten sonra da “badimi çağırayım” deyip yukarı çıkıyor… Biz yine Kaan’ la aşağıya hoş bir hatun inecek diye beklerken… Aybars’ ın badisi Devrim çıkıyor… :))) Sabah tanıştığımızda da bir paşalık durumu sezmiştim zaten :) Tekneye geldi, üç beş kelamdan sonra uyuycam deyip yukarı çıktı, sonra da işte, badisi hazırlığı tamamlayınca dalmak için uyandırdı :))) Ama belinde problem varmış, affettik… :)))
Teknede yine tanıdıklar var, Tahsin abinin tatili hala devam ediyor, çok şükür şirketten çağıran olmamış :); Deniz gelmiş (doğumgünü dalgıcı :)) Ahmet Kapkın var; ben sonradan tanıyorum onu; geçen sene broşür için çekim yapmıştık bizim şantiyelerde. Başkaaa…
Sonra bir de kalkmadan az önce önümüzden tencere tencere yiyecekler geçiyor… Budur yaa… Teknede “anne” var…
Neyse bu kadar magazin haberi yeter…
Yola çıkalım artık…
Çıktık da… O ne dalga, ne rüzgar… Sallan yuvarlan gidiyoruz…
Tabii ki “nereye?” diye sordum; sormaz mıyım?
Ayrıktaş’ a…
Mehmet Hoca listeleri yapıyor…
Biz Roger önde, Benal arkada toplam 8 kişi dalacağız. Ben Kaan’ la badiyim.
Eveeeet… İlk defa kadro dışından biriyle badi oluyorum.
Mehmet Abi güzergâhı belirliyor, şurdan gidin, buradan geçin falan Roger’ la Benal’ e anlatıyor.
Geldik, ben denizi gözlüyorum, neyse yoldaki dalgalar burada yok :)
Hadi bizim ekip ilk önce atlayacak… Benal “ekip hazır mısın” diye çığırıyor…
Hayııııırrr… Ağırlık kemerimi takmadııııım…
Takınca da gidiyorum Mehmet abiye olmuş mu diye. Geçen sefer ağırlıkları doğru dağıtamadım diye denizatı denizatı gitmiştim ya; bu sefer baştan çözelim olayı. Olmamış tabi. Düzeltiyor. Arkadakiler böbreklerin üzerine gelecek; öbürlerini de biraz öne kaydıralım… Tamam, şimdi oldu… Ağırlıklar arkada kalınca ayakta duruyomuşum istemeden meğer…
 “Hadi Elvan önce sen atlıyosun”
Yok canıııııımmm… Beni aşağıda yakalıycak kimse yok… Hayatta atlamam…
Alıştık dediysek o kadar da değil…
Benal inatçı…
Roger’a bakıyorum… Hazır bile değil :)
Karambole getirip ilk beni atacak… Benal “Hadi Elvan” diye bağırıyo hala… Neyse Erdinç ve Mehmet abi yanımda… Tahsin abi arkadan tezahürat yapıyo…
Bütün bunlar olurken birisi benden önce atladı mı bilmiyorum ama ben atladım gitti…
Nooldu? Diye soracak olursanız… Olan bişey yok…
Atladım, biraz battım, sonra su yüzüne çıktım işte…
Bişey olmadı değişik…
Eeee… Niye bu naz niyaz?
Öööle…
Niyesini ben de anlayınca anlatırım…
Bi de benim bi problemim daha var; regülatörü ağzıma sokunca midem bulanıyo. Yani o atlama sırası benim için gerçekten ayrı bi dert…
E bi de sahne heyecanı… Off Allahım…
Neyse işte sonuçta atlıyorum ama…
Bu hafta da “kocamaaan” adımımı attım denize, hem de her zaman beni denizde yakalayanların hepsi teknedeyken :)
Kaan da atladı, Roger, diğerleri, Benal… Ben uslu uslu bekliyorum, ekip toplandık, son direktifleri aldık, regülatörler ağzımızda… Hadi batalım artık, midem bulanıyooooooo…
Dalışa geçiyoruz… Hadi bakalım…
Hep aklımda “palet vurma, palet vurma”… Bacaklarımı çapraz kilitliyorum, yoksa beni dinlemiyolar…
zuuuuut diye iniyorum yaaa…
Fark ediyorum ki bütün huysuzluğum suya girince geçiyor.
Badimi arıyorum, yukarda kalmış, ağırlık problemi var. Benal’ le hallediyolar… Bir araya gelip devam ediyoruz.
Roger önde, tanışmadığımız 4 kişi onun arkasında, biz onların ortasında, Benalcim arkamızda çıktık yola gidiyoruz.
Yalnız yukarıda benim badimin sağımda olması takıntımla dalga geçerken Roger’ın önerdiği dikiz aynası projesinin aslında gerekli bir aksesuar olduğuna inanıyorum.  
Sualtındaki trafiğin belirli bir kuralı yok mu?
Neyse birbirimize alışarak yola devam ediyoruz.
Bugün ayrık taşı görücem…
Düz bir ovada yoldayız, Roger arada bir dönüp bizi kontrol ediyo. Kaan fotoğraf çekiyo. Kâh önümde kâh arkamda… Önceleri sağıma bakıyorum yok… Nerde diye telaşlanıyorum… Aslında dalmadan önce o da biraz tedirgindi, bendeki korku ve telaşı bildiği için… Sanırım bir süre sonra ikimiz de alışıyoruz… O bakıyo bende bi problem yok, sadece onu göremeyince biraz telaşlanıyorum; ben de bakıyorum fotoğrafları çektikten sonra hemen yanıma dönüyo… İkimiz de uyum sağlıyoruz… Zaten Benal de hemen arkamızda.
Bu arada Roger son bi kere bize bakıyor, veee yok oluyor…
Allahım önümdeki dalgıçların hepsi teker teker kendilerini uçurumdan aşağı attılar… E ben şimdi buradan dönsem olmaz; e ama intihara da meyilli değilim anladığım kadarıyla…
Nasıl olacak bu iş? diye düşünürken uçurumun kenarına geldiğimde karşımdaki derin maviye bakmadan sadece Roger’ a bakarak salıyorum kendimi aşağı doğru…
Sanki derinlere baksam beni içine çekiverecek… Su da soğuyor, ferahlıyorum…
Kenardan kenardan gidiyoruz… Bir ara bakıyorum arkadaşlardan biri maskesini çıkarmış, gözlerini ovuşturuyor… Aklıma hemen geçen gün Aylin’ in anlattığı anısı geliyor (sarhoş olan badisi maskesini yüzünden sökmüş almış da bi keresinde) yanına çok yanaşmadan, bakıp geçiyorum… Bu arada bu dalış olayı beni zehirledi galiba, gittiğim her yerde dalışla ilgili konuşacak birilerini buluyorum. Üstelik dalış yapan insanlar, sanırım bu nefes alma tekniği ile ilgili olsa gerek, hep pozitif, sakin, mutluu…
Kaan’ la biz grubu arkadan takip etmeyi yeğliyoruz, kazaya uğramamak için…
Benal’ e nasıl yunus yüzdüğümü gösteriyorum, o da bana takla atıyor :) hani okul otobüslerinin arkası hep şamatalı olur ya biz de öyleyiz :))) ben daha taklaya gelmedim hocam, bi dahaki sefere diyorum :))
Bu arada ben yola çıkarken bi ayar yapıyorum, sonra hiçbişey yapmama gerek kalmadan gidiyorum…
İlginç değil mi?
Yükselmeye başlıyoruz o zaman biraz biraz hava boşaltıyorum, yukarı fırlamıyayım diye…
Kanala geliyoruz, oradan geçicez…
Mehmet abi anlatırken duymuştum. Orada yüzeye kadar çıkıyoruz geçerken, sonra yine aşağıdan devam edicez.
Roger önden gidiyo, onun arkasından da sırayla biz giriyoruz.
Deniz iki kaya arasında kalmış, çırpınıyo… İçeride de bizi sallıyo…
Aklımda Erdinç’ in ilk günler söyledikleri, “kazaların %99’ u yüzeyde olur”…
Biraz daha hava atıp, mümkün olan en alt seviyeden, biraz yalpalayarak geçiyorum…
Roger çıkışta bekliyor zaten… Herkes gelince toparlanıp yolumuza devam ediyoruz.  Atladığımız uçurumu tırmanıp, dönüşe geçiyoruz…
İyice alışmışken yine dalışın sonuna geldik… Dönüşte bütün dalgıçlar sözleşmiş gibiyiz, hepimiz bir aradayız… Roger kayaların altında bişeyler karıştırıyo; ahtapot galiba… Başı o kadar kalabalık oluyo ki bir anda ben yoluma devam ediyorum. Ben renkli balıkların peşindeyim… Hani papağan balıkları var ya, gözlerini kırptıkça renkleri değişiyo gözlerinin; bi yeşil oluyo, bi mavi biliyo musunuz?:)) Ama ben şimdi bunu kime söyleyeyim de kime göstereyim… Neyse ekip yine toplanıyoruz ve çıkıyoruz artık…
Yaaa…
Ya bana çift tüp verin, ya da solungaçlarım çıksın beniiiim…
Bu arada hava tüketimimin arttığını düşünüyorum. Bi daha ki dalışta buna dikkat edeyim…
Doğru nefes almaya alışamadım ki, yani yeryüzünde de… Şu meditasyon nefesine alışmam lazım…
İşte de çok işe yarıyor; sinirlenince hemen başlıyorum derin nefeslere…
Yemek saati… Yemekler nefis… Ben çeyrek porsiyon alıyorum yine…
Derinden gelenler onu gördük bunu gördük diye anlatıyolar… Yemekleri yiyip, yola koyuluyoruz…
A aaa Eşek Adasııı…
Burada mı dalıcaaazz…
Denizde boş yer yok ki… Her taraf tekne… Bi de bi sürü “gezi şeysi” var… :)))
Biz de mola vermişiz burda denize girmek için… Hem de Deniz’ in doğum gününü kutluyoruz, pastayı başarıyla paylaşıp, yiyiyoruz…
Sonra yine yollanıyoruz… Erdinç “yatak odası”na gidicez diyor.
Yaşasın, orası da sakindir.
Roger “artık kendi odam kadar iyi biliyorum orayı” diyor :))) Bugün Roger pek bi esprili :)) tuzu kuru ya ondandır :)))
Amaaa… Bir de bakıyoruz ki, oraya gitmiyoruz. Çünkü orada 2 okul varmış dalışta, bir biz eksikmişiz yani…
Biz de “topuk”luyoruz…
Allahım Allahım…
Dalgalııııııı…….
Nasıl atlanacak??? Yani ben nasıl atlıycam??? Millet cup cup atlıyo da, ben?
Platform bi havalanıyo, bi suya batıyo… Ne zaman atlamam lazıııım? “Havadayken atlaaaa” diye bağrıyo Benal sudan…
E tam atlıycam, suya iniyooo…
Sonunda bi punduna getirip, atıyorum kendimi suya…
Bir an önce atlamam gerektiğini biliyorum artık, çünkü suda daha rahatım…
Bu seferde Roger yok… Benal lider…
Ben yine süperim yaaaa…
Güzelce batıyoruuum… Sonra da Kaan’ ın sağımda mı solumda mı olduğuna takılmadan yola çıkıyorum…
Altlı üstlü gidiyoruz… Arada paletim bişeylere değiyo, ayağımın altında kim var diyemiyorum tabi… Araba kullanırken olsa, rahat rahat konuşucam da… Suda olmuyo o iş… Anca şöööle bi bakabiliyosun… O da nasıl gözüküp anlaşılıyosa artık…
Kesin bu trafikte de bir takım kurallar olmalı…
Ama tabi ben “o kim”, “ezmiyim, çarpmıyim, çarpılmıyim”, “Kaan nerde kaldı” derken bi de baktım, sırtüstü gidiyorum, yan gidiyorum, dönüyorum… Hani utanmasam takla atıcam… :) A aaa basbaya hareket ediyorum yauw… Vay anasına…
Topuğun etrafını turluyoruz… Dipte kayaların altında Benal bişey görüyo, Kaan’ a resim çekmesi için işaret ediyo, derken bize de bakın diyo, ben bakabilene kadar, kumlar havalanıyo, zaten gözgözü görmüyo, balık da çoktaaan yokoluyo…
Değişik bişey gördüğüm yok… Haaa ama hani şu pörtlek gözlü kuyruğunda sarı bandı olan balık vardı ya, papağan balığının dişisiymiş… Ama erkeğiyle arasında çok ebat farkı var, anlamadım…
Dönüş yolunda, güzel renkli anemonlar görüyorum… Kaan’ a gösteriyorum resim çeksin diye… Tam da onların yanında mavi mavi miniminnacık balıklar var… Onları gösteremiyorum bir türlü… Bir ara makineyi o tarafa çeviriyo, hah gördü diye ben de yoluma devam ediyorum…
Balığın biri tam karşımda dik olarak bana doğru geliyo… Ben de ona doğru yunusluyorum… Birden zınk diye duruyo… gözgözeyiz… Dönüp gidiyo… :))) Teknenin oraya geldik, dalış bitti, ama hiç birimiz çıkmak istemiyoruz…
Ya hakikaten bu hava niye bitiyo ki… Ben bitiriyorum… Havamı ekonomik kullanma konusunda çalışmam lazım… Gerçi kırkküsur dakkadır sudaymışız ama, olsun…
Dönüşe geçiyoruz, artık… Bugün ben de yaptıklarımdan tatmin oldum (hava tüketimi hariç)… Artık kesinlikle daha rahatım… Hatta dönüş yolunda Mehmet abiyle çift yıldız, advenced muhabbeti falan yapıyoruz Kaan’ la birlikte… Kaan başlayacak da… Ben de Eylül ayında her hafta gelebilmeyi başarıp, sezonu kapatmadan belki kendimi hazır hissedersem katılırım… Artık ben de derinlere gitmek istiyorum, ben de gece dalmak istiyorum… Hem sonra şu dalışları anlatan kimse yok… Ben bi daliiiim…
Dur bakalım, önce şu tek yıldızın bi hakkını ver de… Daha yatak odasının odasına girilecek, Monem’ e dalınacaaak… Ne o hemen 2. yıldız hevesi… Hem bu işin sarhoşluğu var, yön bulması var…
Diyorum size bu tüplere basılan hava öööle kuru hava değil… Bak iki daldık nooldu? Kesin bi katkı var ;)
Daldıkça dalası geliyo insanın…
 (20.08.2006)

1 yorum:

  1. Ah badimmm ah...
    Seni de, yazılarını da, dalmayı da pek özledimmmm pek:)

    YanıtlaSil